NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
هِشَامُ بْنُ
بَهْرَامَ
الْمَدَائِنِيُّ
حَدَّثَنَا
الْمُعَافِىُّ
بْنُ
عِمْرَانَ
عَنْ
أَفْلَحَ
يَعْنِي
ابْنَ حُمَيْدٍ
عَنْ
الْقَاسِمِ
بْنِ
مُحَمَّدٍ عَنْ
عَائِشَةَ
رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهَا أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَقَّتَ
لِأَهْلِ
الْعِرَاقِ
ذَاتَ عِرْقٍ
Âişe (r.anha)'den
rivayet edildiğine göre,
Resûlullah (s.a.v.) Zâtu
Irk'i, Irak halkı için, ihrama girme yeri (mîkat) olarak ta'yin etti.
İzah:
Müslim, hac; Nesâî,
menâsık
Zâtu Irk, Mekke'nin
kuzey-batısına düşen bir dağ eteği yahut tepedir. Onunla Mekke arasında altı,
yahut da dört millik bir mesafe vardır. Ulemânın büyük çoğunluğuna göre Resûl-i
Ekrem (s.a.v.) sağlığında burayı Iraklılar için ihram yeri olarak ta'yin etmiştir.
Âta b. Ebî Rebâh da bu görüştedir. Nitekim, Beyhâkî'nin İbn Cüreyc vasıtasıyla
rivayet ettiği bir hadiste Atâ'nın şöyle dediği ifâde ediliyor:
"Resûlullah (s.a.v.) ihrama girme yeri olarak Medine'liler için
Zülhuleyfe'yi, mağrib halkı için Cuhfe'yi, maşrık halkı için de Zât-u Irk'ı
ta'yin etti." yine Beyhâkî'nin Câbir'den rivayet ettiği bir hadis-i
şerifte de "Rasûlullah (s.a.v.) Medinelilere Zülhuleyfe'yi, Şamlılara
Cuhfe'yi, Tihamelilerle Yemenlilere de Yelemlem'i, Tâiflilere Karn'ı,
Iraklılara da Zât-u Irk'ı mikât olarak ta'yin etti".
Nitekim Müslim'in İbn
Cüreyc'den rivayet ettiği "İbn Cüreyc dedi ki: Bana Ebuz-Zubeyr haber
verdi. O da Câbir b. Abdullah (r.a.)'a ihram yeri sorulurken işitmiş. Hz. Nebi
buyurmuş ki;
"Medine'lilerin
ihram yeri Zülhuleyfe'dîr, öteki yoldan Cuhfe'dir. Iraklıların ihram yeri Zâtu
Irk, Necid'lilerin ihram yeri Zâtı Karn, Yemenlilerin ihram yeri de
Yelemlem'den muteberdir."[Müslim, hac] anlamındaki hadis de bunu te'yid
etmektedir. Hanefî ulemâsından Tahâvî'nin Câbir'den rivayet ettiği:
"Rasûlullah (s.a.v.) Medineliler için Zulhuleyfe'yi, Şamlılar için
Cuhfe'yi, Necidliler için Kar'ı, Yemen'liler için Yelemlem'i, Iraklılar için de
Zât-ı Irk'ı ihram yeri olarak ta'yin etti" anlamındaki hadis-i şerif
de[Bk. Tahâvî, Şerhu Me'âni'l-Âsar, II, 117] bu gerçeği ifâde etmektedir. Yine
Tahâvî'nin Hilâl b. Zeyd'den tahric ettiği hadis-i şerifde şu manaya
gelmektedir: "Enes b. Mâlik, Resûlullah
(s.a.v.)'i Medine'liler için Zülhuleyfe'yi, Şam'hlar için Cuhfe'yi,
Basra'lılar için Zat-ı Irk'ı, Medâinliler için de Akîk'i ihram yeri olarak
tayin ederken işittiğini söylemiştir."[Tahâvî, Şerhû Me'âni'l-âsâr
II, 119.] Bu konuda Buhârî'nin rivayet
ettiği bir hadis-i şerif de şu anlamdadır: "Hz. Ömer zamanında Basra ve
Küfe şehirleri kurulup da müslümanlar çoğalınca, Ömer (r.a.)'e gelip:
Ya emîrelmü'minin!
Rasûlullah (s.a.v.) Necidlilere Karn'ı ihram yeri olarak ta'yin etti. Burası
bizim yolumuzdan sapadır. Bizim Karn'dan ihrama girmemiz bize çok güçlük
veriyor; diye şikâyet etmişlerdi. Hz. Ömer bunlara:
Öyle ise siz bakınız
Karn-i menâzilin hizasına düşen ve size sapa olmayan bir yeri kendinize mîkat
seçiniz; buyurup bunlara ihram yeri olarak Zâtu Irk'ı ta'yin
etti."[Buhârî, hac]
İmâm-ı Şafiî'nin
Tâvûs'dan rivayet ettiği bir haberde de; "Rasûl-i Ekrem'in hiç bir zaman
Zâtu Irk'ı Irak'lıların mıkati olarak ta'yin etmediği ve Rasûl-i Ekrem'in
hayatında Irak'lıların müslümanhğı kabul etmedikleri" ifâde
ediliyor.[Şafiî, el-Ümm II, 118.]
Buhârî'nin rivayet ettiği Ömer Hadisi [Buhârî, hac] ile İmâm Şafiî'nin
Tâvûs'tan rivayet ettiği hadis [Şafiî, el-Ümm, II, 118.] Zâtu Irk'ın Iraklıların mî-kati
olduğuna dâir Hz. Nebie kadar ulaşan bir hadisin bulunmadığını ifâde
etmektedirler. Nitekim, Câbir b. Zeyd, Tavus, Muhammed b. Şîrîn, Gazzâlî,
er-Râfiî ve en-Nevevîde bu görüştedir.
Ancak gerçek şudur ki, Zâtu
Irk'ın Hz.Nebi tarafından ihram yeri olarak ta'yin edildiğine dâir bir çok
merfû hadis vardır. Hafız İbn Hacer'in de dediği gibi, her ne kadar bu
hadislerin bir kısmının sıhhati tenkide uğramışsa da, bu mevzûdaki diğer
hadisler bunları takviye ettiğinde söz konusu tenkitlerin bir değeri
kalmamıştır. Bu konuda Şevkânî Neylu'l-Evtâr' isimli eserinde şunları
söylemektedir: " Hz. Âişe'nin rivayet ettiği bu hadisin sıhhati hakkında
Ebû Dâvûd, görüşünü bildirmemiş, sükût etmiştir. Münzirî de sükûtu tercih etmiştir.Telhîs'de
bu hadisle ilgili olarak şu görüşlere yer verilmiştir: Bu hadisi Hz. Âişe'den
el-Kasım rivayet etti. Eflâh'tan rivayet eden râvisi sadece el-Muâfi b.
İmrân'dır. Ef-lâh'tan rivayet eden başka bir râvi yoktur. Başka bir ifadeyle
"el'Muâfî bu hadisi Eflâh'tan rivayet etmekte |teferrüdl etmiştir. Bununla
beraber hadisin zayıf olduğu söylenemez. Çünkü el-Muâfi güvenilir bir râvîdir.
Bu mevzuda, Müslim'in
Câbir'den rivayet ettiği hadisin [bk. Müslim, hac] Hz. Peygambere kadar ulaşan
merfû bir hadis olup olmadığı şüphelidir. Ebû Avâne'-nin Müstahrec'inde rivayet
ettiği hadis de böyledir. Fakat İmâm Ahmet ile İbn Mâce' ıin bu konudaki
rivayet ettikleri haldisin [bk. İbn Mâce, menâsık] merfû olduğu kesindir.
Hernekadar Ahmed b. Hanbel'in rivayet ettiği hadisin [bk. es-Sa'âtî,
el-Fethü'r-Rabbânî, XI. 110.] senedinde
zayıf bir râvi sayılan İbn Lehîa İbn Mâce'nin senedindede rivayetlerine
güvenilmeyen İbrahim İbn Yezid varsada. Bu konuda Ebû Dâvûd, el-Hâris b.
es-Sehmî'den (1742 numaralı hadis); Tahâvî, Enes'den[bk. Tahâvî, Şerh-u
Me'ânil-Asâr, II, 119.] İbn Abdilber, İbn Abbâs'tan ve İmâm Ahmed, Abdullah b.
Ömer'den gelen hadisler rivayet etmiştir.[bk. es-Sa’âtî, el-Fehu'r-Rabbâtı ,
XI, 110.] Gerçi Ahmed b. Hanbel'in
senedinde Haccâc b. Ertâd bulunmakta ise de, hadislerin hepsi birbirini
takviye ettiğinden zayıflıktan kurtulup "hasen li gayrihî" derecesine
ulaşmaktadırlar. Ve neticede, İbn Huzeyme'nin "Zât-u Irk hakkında bir
takım haberler varsa da, bu haberlerin hadis ulemâsı yanında hiç bir değeri
yoktur," demesinin bir değeri kalmadığı gibi, İbn-u'1-Munzir'in,
"Biz, Zât-u Irk hakkında sabit olmuş bir hadise rastlayamadık"
şeklindeki sözünün de, bir değeri kalmamıştır. Bazı kimseler, "Hz. Nebi'in
sağlığında daha Irak fethedilmemişti ki, Zâtu Irk Hz. Nebi tarafından Iraklıların
ihram yeri olarak ta'yin edilmiş olsun"[Ahmed b. Hanbel, II,
11.] diyerek, Zâtu Irk'm Hz, Nebi tarafından Irak'lıların mîkati olarak
ta'yin edildiğini ifâde eden hadislerin sıhhatli olamayacağını söylemişlerse
de, İbn Abdilber; "Rasûl-İ Ekrem, ileride yapılacak fetihleri daha önceden
bildiği için, bir çok nahiyelerin mîkatlerini daha o nahiyeler fethedilmeden
tayin ettiğini, Şam'ın mikati olan Cuhfe'yi de, bu şekilde daha Şam
fethedilmeden ta'yin ettiğini, binâenaleyh, Irak'ın mikati olan Zâtu Irk'ı da,
daha Irak'ın fethinden evvel tayin etmesinin mümkün olacağını" söyleyerek
bu hadislere yöneltilen tenkitleri gaflet olarak
nitelendirmiştir."[Şevkânî, Neylu'I-evtar, IV, 332.] Hanefî imamlarından
Ta-havî de bu konuda aynen İbn Abdilber gibi düşünmektedir. Hatta İbn Abdilber,
"Zâtu Irk'ın Irak'lıların, mîkati olduğunda ulemânın görüş birliğine
vardığını" söylüyor. Fakat gerçek olan şu ki, ulemâdan Tâvûs, İbn Sîrin,
Câbir b. Zeyd "Iraklıların mikati bulunmadığı ve fangi mîkate uğrarlarsa
oradan veya onun hizasından ihrama girmeleri gerektiği" görüşündedirler.